Persembe
PerşembeEskimiş kaldırımları, boyaları solmuş binaların arasında ha
yıkıldı ha yıkılacak sandığım ahşap evler, evlerin camında hep gülümseyen
yaşlı yüzler / ki / o gülüşler için saatlerce beklediğim zamanlarım olurdu,
bir samimi gülüş ne demek benim gönlüm iyi bilirdi.
Şimdilerde evler kat kat yükselmiş kenar mahallelerde,
Perşembe'yi perşembe yapan sokaklar hala yorgun duruyor, hala taze bir nefes
bekliyor... beklemek, Kuyumcu vitrininden parlayan sarı ışık altında,
kitapçıların gazete kokularında, kasabın insafını bekleyen
kedilerin ayak altında, her perşembe kurulan pazarın çığırtkanlarının
sesinde... beklemek... yıllar oldu hala yaralarını saracak bir el değmedi yüreğine.
Her defasında biraz daha eskiyor yüzü ve her defasında biraz daha üşüyor elleri...
Sevgili Perşembe'm... uzaklarda seni öylesine özledim, hani çıkıp gelsem
diyorum, yüz sürsem yeşil yüzüne, hoş şimdilerde sen beyaz bir yüz ile üşürsün
amma... o her defasında kızdığım çamurun yine değsin paçalarıma, sıçrasın üstüme,
bulaşsın ellerime... ben özledim...
Perşembe Lisesinin kenarından akıp giden dere... üzerine beton kahır koymuşlar
gördüm, oysa... yıllar var ki yeşildi dere boyu, papatyaları vardı baharda
bahçesinin, yalın ayak dolaşırdım okulun bahçesinde... deli miydim...
değildim elbet.. değildim... erik ağacının dallarına uzanırken ellerim
titrerdi kırılmasın dallar diye, emektar bir öğretmenin lojmanının camları duruyor
hala gözlerimin önünde... okul yıllarım...
Hala duruyordu Fatma ablanın pastanesi,
o susamlı akide şekeri aldığım kavonozu değişmiş, şekerlerin tadı eskisi gibi
değil belki amma... serin bir özlem bu bendeki yazlara ip çeken,
yazlara uçup duran sılası.
Adım silinip gitse de, ben seni silmedim Perşembe, ben seni unutmadım...
Herkese selamlarımla.
Nevim Karahan - İzmir